31 Mart 2010 Çarşamba
Tarihi Bir Yalan Kabataş Devri
undan 700 bin yıl önce insanların, çok iyi inşa edilmiş gemilerle okyanus yolculukları yaptıklarını biliyor muydunuz? Ya da bize "ilkel mağara adamları" olarak tanıtılan insanların, gerçekte günümüzdeki ressamları aratmayacak bir yeteneğe ve estetik anlayışına sahip olduklarını hiç duydunuz mu? 80 bin yıl önce yaşamış olan ve bize evrimciler tarafından "maymun adam" gibi gösterilmeye çalışılan Neandertal ırkının, müzik aletleri yaptığını, giyim-kuşam zevkine sahip olduğunu, kızgın kumlarda biçimli sandaletlerle gezdiğini biliyor muydunuz?
Büyük olasılıkla bunların hemen hiçbirini daha önce duymamış olabilirsiniz. Aksine, bu insanların yarı maymun yarı insan, konuşma yeteneğinden yoksun, dik duramayan, sadece garip hırıltılar çıkaran, vahşi mağara adamları olduğu yanılgısına kapılmış olabilirsiniz. Çünkü bu büyük yalan, yaklaşık 150 yıldır dünyanın dört bir yanında insanlara telkin edilmektedir.
Bu telkinin amacı ise, materyalist felsefeyi ayakta tutabilmektir.
Materyalist, yani maddeci felsefe, Yaratıcı'nın varlığını inkar eder. Gerçekleri saptıran bu görüşe göre, evren ve madde ezelidir, yani bir başlangıcı dolayısıyla bir Yaratıcısı yoktur. Bu batıl inancın sözde bilimsel temelini ise evrim teorisi oluşturur. Çünkü materyalistler, evrenin bir Yaratıcısı olmadığını iddia ettikleri için bu evrendeki canlılığın ve düzenin nasıl ortaya çıktığına kendilerince bir açıklama getirmeleri gerekmektedir. Evrim teorisi bu amaçla kullanılan bir senaryodur. Bu senaryoya göre, evrendeki tüm düzen ve canlılık, tesadüflerin sonucunda kendiliğinden oluşmuştur. İlkel dünyada bulunan bazı cansız maddeler tesadüfen biraraya gelerek ilk canlı organizmayı oluşturmuşlardır. Milyonlarca yıl süren tesadüfler sonucunda ise bu ilk canlı organizmanın evrimleşmesiyle evrim zincirinin en sonunda bulunan insan meydana gelmiştir. Her biri imkansız olan milyonlarca aşamanın sonucunda meydana geldiği iddia edilen insanın tarihi de, yine bu senaryoya uygun olarak hikayeleştirilmiştir.
Hiçbir bilimsel delili olmayan bu anlatıma göre insanlık tarihi şöyledir: Nasıl ki canlılık ilkel bir organizmadan, en gelişmiş organizma olan insana kadar ilerlemişse, insanlık tarihi de en ilkel insan toplumundan en gelişmiş insan toplumuna doğru ilerleme göstermiş olmalıdır. Bu, bilimsel dayanağı olmayan bir varsayımdır. Ve bu varsayım, materyalist felsefenin ve evrim teorisinin iddialarına göre hazırlanmış olan insanlık tarihinin temelini teşkil eder.
Evrimci bilim adamları, tek hücreden çok hücreye ve ardından maymundan insana doğru uzayan sözde evrim sürecini açıklayabilmek için, tarihin gelişimini de senaryolaştırmışlardır. Bunun için ‘ilkel insan’ın yaşam şeklini açıklayan "mağara devri", "taş devri" gibi hayali dönemler uydurmuşlardır. "İnsanlar maymunlarla ortak bir atadan türemişlerdir" yalanını savunan evrimciler, bu iddialarını kendilerince kanıtlayabilmek için arayışa girmişler ve arkeolojik kazılarda buldukları her taş ya da ok parçasını veya bir çömleği bu doğrultuda yorumlamışlardır. Oysa karanlık bir mağarada postlara bürünerek oturan, konuşma yeteneği olmayan yarı insan yarı maymun canlılar, yalnızca birer hayal ürünüdür. İlkel insan hiçbir zaman var olmamış, taş devri hiçbir zaman yaşanmamıştır. Bunlar evrimcilerin bir kısım medyanın da yardımıyla oluşturdukları göz boyamalardan başka bir şey değildir.
Bunlar birer göz boyamadır; çünkü biyoloji, paleontoloji, mikrobiyoloji, genetik bilimler başta olmak üzere bilim alanında yaşanan gelişmeler bugün evrim iddiasını tamamen yıkmıştır. Canlı türlerinin birbirlerine dönüşüp evrimleştikleri iddiasının geçersizliği anlaşılmıştır. Aynı şekilde insan da maymun benzeri canlılardan evrimleşmemiştir. İnsan, var olduğu günden bu yana insandır. Var olduğu günden bu yana da yüksek bir kültüre sahiptir. Dolayısıyla "tarihin evrimi" de hiçbir zaman gerçekleşmemiştir.
Bu kitapta, "insan tarihinin evrimi" iddiasının geçersizliğini bilimsel delilleriyle ortaya koyacak, bilimsel bulguların yaratılış gerçeğini desteklediğini inceleyeceğiz. İnsan bu dünyaya evrimle değil, sonsuz bir güç ve akıl sahibi olan Allah'ın kusursuz yaratmasıyla gelmiştir.
İlerleyen sayfalarda bu gerçeğin bilimsel ve tarihsel delillerini okuyacaksınız.
Taş Devri Hiçbir Zaman Yaşanmadı
vrimci tarih anlayışına göre insanlık tarihi, insanın sözde evrimine paralel olarak çeşitli dönemlere ayrılarak incelenir. Pek çoğunuzun okul yıllarında ya da çeşitli gazete ve televizyon haberlerinde duymaya alışık olduğu taş devri, yontma taş devri, cilalı taş devri, bronz çağı, demir çağı gibi hayali kavramlar söz konusu evrimci kronolojinin önemli parçalarıdır. Çoğu insan bu hayali tabloyu hiç düşünmeden kabul eder ve insanlığın bir zamanlar sadece kaba taş aletler kullanılan, medeniyet ve teknolojinin bilinmediği bir dönem yaşadığını sanır.
Oysa arkeolojik bulgular ve bilimsel veriler incelendiğinde ortaya çok daha farklı bir tablo çıkar. Geçmişten günümüze kalan izler, insanların, tarihin her döneminde kültürleriyle ve sosyal yaşamlarıyla medeni bir hayat sürdüklerini göstermektedir. Arkeolojik kazılarda bulunan aletler, dikiş iğneleri, flüt kalıntıları, süs eşyaları, dekorasyon malzemeleri, geçmiş insanların kültürel olarak gelişmiş bir yaşam sürdüklerinin göstergelerindendir.
|
Elbette tarih boyunca bir yanda medeni bir yaşam süren insanlar varken bir yanda da daha basit ve ilkel koşullarda yaşayan toplumlar var olmuştur. Ancak bu, insanlık tarihinin sözde evrimine delil teşkil edecek bir durum değildir. Zira günümüzde de dünyanın bir köşesinde uzaya araç gönderilirken, bir diğer köşesinde insanlar henüz elektriğin varlığını dahi bilmemektedir. Ama bu durum ne uzay aracını yapanların zihinsel ve fiziksel olarak daha gelişmiş -sözde evrim sürecinde ilerlemiş-, ne de diğerlerinin daha geri -sözde hala maymun-insanlara daha yakın- olduklarını göstermez. Bunlar sadece kültür ve medeniyet farklılığının göstergeleridir, kültürel bir evrim yaşandığının değil.
Evrimciler Arkeolojik Bulguları Açıklayamaz
Koyu renkli camımsı bir kaya olan obsidyenden yapılmış bu alet yaklaşık MÖ 10 bin yılına aittir. Sadece taş darbeleriyle, obsidyenin böyle inceltilip şekillendirilmesi mümkün değildir. |
İnsanlık tarihini anlatan evrimci bir eseri incelediğinizde ilk dikkatinizi çekecek hususlardan biri, insanın sözde ilkel atalarının günlük hayatlarına dair detaylı tasvirlerdir. Kullanılan üsluptaki eminlikten, konu hakkında bilgisi olmayan biri, tüm bu anlatılanların bilimsel delillere dayandığını düşünebilir. Evrimci bilim adamları sanki o dönemde yaşamış, gözlem yapma imkanına sahip olmuş gibi detaylı hikayeler anlatırlar: İki ayağı üzerinde durmaya başlayan sözde atalarımızın elleri boş kalınca alet yapmaya başladıklarını, uzun dönemler boyunca sadece taşı kullandıklarını, tahtalar ve taşlardan başka hiçbir alet edavatlarının olmadığını, demiri, bakırı, tuncu kullanmayı çok daha ilerleyen dönemlerde öğrendiklerini söylerler. Ancak bu anlatılanlar bilimsel delillere değil, evrimcilerin ön yargılarına göre bulguları yanlış yorumlamalarına dayalı hikayelerdir.
Tarihte hiçbir zaman ilkel zihne sahip varlıkların yaşamadığının delillerinden biri de, 40 bin yıllık bu flüttür. Bilimsel çalışmalar, günümüz Batı müziğinde kullanılan 7 nota esasına dayalı flütlerin on binlerce yıl önce de kullanıldığını göstermektedir. |
Bilimin o kadar büyük kısmı hikayelere dayanıyor ki!Hikayeyi iyi bir anlamda kullanıyorum, ancak yine de hikaye işte. İnsanoğlunun evrimine dair geleneksel senaryoları düşünün: Av ateşi, kamp ateşi, karanlık mağaralar, ayinler, alet yapımı, yaşlanma, mücadele ve ölümle ilgili hikayeleri. Ne kadarı kemik ve kalıntılara, ne kadarı edebiyat ölçülerine dayanır? (Paul Bahn, Arkeolojinin ABC'si, s.16; Burak Eldem, 2012: Marduk'la Randevu, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2003, s. 23)
Kaşıklar, dönemin insanlarının bir mutfak kültürleri olduğunu göstermektedir. Bu, evrimcilerin iddia ettiği gibi sözde ilkel bir yaşantılarının olmadığının delilidir. |
Nitekim bu hikayelerde pek çok cevapsız husus, mantık çelişkisi ve bozukluğu vardır. Ancak evrimci dogmalarla düşünen bir kişi bu çelişkileri fark edemez. Örneğin evrimciler yontma taş devrinden bahsederler, ama o döneme ait aletlerin veya kalıntıların nasıl yontulup şekillendirilmiş olabileceğini anlatmazlar. Tıpkı "dinazorların sinekleri kovalarken kanat geliştirip uçmaya başladıklarını öne sürüp, sineğin ise nasıl uçtuğunu" hiçbir zaman açıklayamadıkları gibi, on binlerce yıl öncesine ait kalıntıların nasıl yapılıp biçimlendirildiğini de açıklayamazlar. Konunun bu yönünü tamamen unutmaya ve unutturmaya çalışırlar.
Oysa taşı yontup şekillendirmek çok zor bir iştir. Taşı taşa sürterek, tarih öncesi kalıntılarda olduğu gibi, mükemmel düzgünlükte ve sivrilikte kesilmiş aletler elde etmek mümkün değildir. Granit, bazalt ya da dolerit benzeri sert taşların, parçalanıp dağılmadan, ağaç hamuru gibi incecik kesilmesi ancak çelik eğelerin, tornaların, levyelerin, rendelerin, taş kesimi ve şekillendirilmesinde kullanılan diğer aletlerin varlığıyla mümkündür. Yine on binlerce yıl öncesine ait bileziklerin, küpelerin, kolyelerin, kürelerin taş kullanılarak yapılamayacağı bellidir. Bu eşyalardaki ufak delikler taşla vurarak açılamaz. Üzerlerindeki süslemeler taşı sürterek meydana getirilemez. Söz konusu eserlerin muntazamlığı, bunları meydana getirmek için demir, çelik ve diğer metallerden yapılmış aletlerin kullanılmış olduğunu göstermektedir.
Pek çok arkeolog ve bilim adamı, söz konusu tarihi eserlerin veya kalıntının evrimcilerin iddia ettiği koşullarda yapılıp yapılamayacağını test etmiştir. Örneğin, 11 bin yıl önce inşa edilmiş olduğu tahmin edilen Göbekli Tepe'de bulunan blok taşlar üzerindeki işlemelerin nasıl yapılmış olabileceğini araştıran Prof. Klaus Schmidt şöyle bir deney yapmıştır: Evrimcilerin o dönemde kullanıldığını iddia ettikleri taşları işçilerin ellerine vererek, kayaların üzerine benzer kabartmalar çizmelerini istemiştir. Kayaları taşla şekillendirmeye çalışan işçiler 2 saat boyunca aralıksız çalışmaları sonucunda kaya üzerinde sadece belli belirsiz bir çizgi çizebilmişlerdir.
Cilalı Taş Aldatmacası
|
Bu taş kabartması 11 bin yıllıktır. Evrimcilerin iddialarına göre bu dönemde sadece kaba, taş aletler kullanılmaktadır. Oysa, taşı taşa sürterek böyle bir eser yapılamaz. Söz konusu kabartmanın nasıl böyle biçimli ve düzgün yapılmış olduğunu evrimciler akılcı ve mantıklı bir şekilde açıklayamaz. Bu ve benzeri eserlerin yapılabilmesi için demir veya çelikten aletler kullanan, akıllı insanlar olması gerekir. |
Benzer bir denemeyi herkes kendi evinde de yapabilir. Elinize granit gibi sert bir taş alıp, bundan 100 bin yıl önce yaşamış insanların yaptıkları mızrak uçlarının bir benzerini yapmaya çalışın. Ancak bunun için bu granit parçası ve bir taştan başka elinizde hiçbir malzeme olmasın. Bu işlemde ne derece başarılı olabilirsiniz? Tarihi kalıntılardaki gibi mükemmel keskinlikte, simetride, düzgünlükte ve parlaklıkta bir parça meydana getirebilir misiniz? Daha da ileri gidelim 1 m2 büyüklüğünde bir kaya alıp üzerine derinlikli bir hayvan resmi yapmaya çalışın. Kayaya elinizdeki taşla vurarak nasıl bir sonuç elde edersiniz? Çok açıktır ki çelik ve demirden yapılmış araç gereç olmadan, ne basit bir mızrak ucunu ne gösterişli bir taş işlemesini yapabilirsiniz.
550 bin yıllık bu taş aletin, bu derece düzgün kesilip biçimlendirilebilmesi için demir veya çelik gibi sağlam metallerden yapılmış aletler kullanılması gerekir. |
Öte yandan taşların kesilmesinde, düzetilmesi ve şekillendirilmesinde kullanılmış olan demir ve çelik malzemelerin günümüze kadar ulaşmamış olması da son derece doğaldır. Doğal koşullar altında, özellikle de nemli ve asitli ortamlarda, her türlü metal malzeme okside olacak, çürüyüp bozulacak ve yok olacaktır. Geriye ise yok olması çok daha uzun süre alan taş parçalar kalacaktır. Bu taş parçalara bakarak, dönemin insanlarının sadece taşı kullandıklarını öne sürmek ise bilimsel bir yaklaşım değildir.
Nitekim artık pek çok evrimci de, arkeolojik buluntuların Darwinizm'i desteklemediğini kabul etmektedir. Evrimci arkeolog Richard Leakey, arkeolojik bulguların özellikle de taş aletlerin evrim teorisiyle açıklanmasının mümkün olmadığını şöyle itiraf eder:
Aslında, Darwinist tezin yetersizliği arkeolojik kayıtlarla kesin olarak kanıtlanmıştır. Eğer Darwinist sunum doğru olsaydı, bu durumda hem arkeolojik kayıtlarda hem de fosil kayıtlarında iki ayaklılığın, teknolojinin ve gelişen beyin ölçülerinin delillerini görmemiz gerekirdi. Ama bunu görmüyoruz. Tarih öncesi kayıtların tek bir yönü dahi bu tezin yanlış olduğunu göstermek için yeterli: taş aletler. (Richard Leakey, The Origin of Humankind, Basic Books, New York, 1994, s. 12)
TAŞLA TAŞ YONTULMAZ (1) MÖ 10 binli yıllara ait taş kakmalar
(2) MÖ 11 bin yılına ait havan tokmakları
(3) MÖ 10 bin yıllarına ait obsidyen alet
(4) MÖ 11 bin yılına ait taş eşyalar
(5) Malakit (bakır taşı) dolgu malzemesi kullanılarak yapılmış MÖ 9-10 bin yıllarına ait taş eşya
(6) MÖ 10 binli yıllara ait çivi örünümünde dolgu taş
(7) MÖ 10 bin yılına ait çekiç ucu | |
Bu resimde görülen taş aletler, ortalama MÖ 10 -11 bin yıllarına aittir. Buradaki taşlardan herhangi birini, evrimcilerin, o dönem insanlarının yaptıklarını iddia ettikleri gibi, bir başka taşla vurarak yapmaya çalıştığınızı düşünelim. Örneğin 4 numarada görülen taşlardaki düzgün oyukların aynısını açmaya çalışın. Elinizdeki kaya parçasına istediğiniz kadar taşla vurun, böyle düzgün bir delik açamazsınız. Bunu yapabilmek için, çelik gibi sağlam metallerden yapılmış aletler kullanmanız gerekir. |
Evrimcilerin Hayali Kronolojisi
Oysa, daha önce de belirttiğimiz gibi demir, çelik ve pek çok metal çabuk okside olup, aşınırlar. Taşa oranla çok daha kısa sürede, çürüyüp yok olurlar. Okside olması daha zor olan bronz gibi metaller ise diğer metallere oranla daha uzun süre muhafaza edilebilir. Bu durumda bronzdan yapılmış eserlerin daha eski tarihli olması, demirden yapılmış eserlerin ise daha yeni tarihli olması son derece doğaldır.
Ayrıca bronzu elde edebilmeyi bilen bir toplumun demiri bilmediğini öne sürmek, bronz elde edebilecek bilgiye ve teknik alt yapıya sahip olan bir toplumun diğer metalleri kullanmadığını iddia etmek mantıklı bir yorum değildir.
Bronz, bakıra kalay, arsenik ve antimon katılarak ve biraz da çinko eklenerek elde edilir. Bronzu elde eden kişi, öncelikle bakır, kalay, arsenik, çinko ve antimon gibi elementlerin kimya bilgisine sahip olmalıdır, bunları hangi derecelerde eritmesi gerektiğini bilmelidir, gerekli eritmeyi ve alaşımı yapabileceği fırına ve malzemelere sahip olmalıdır. Bu sayılan bilgilerden habersiz olan birinin başarılı bir alaşım elde etmesi oldukça zordur.
Örneğin bakır cevherleri, yaşlı ve sert kayalarda, kristal veya tozumsu mineral olarak bulunur. Bakırı kullanan toplumun öncelikle kayalarda bulunan toz halindeki cevheri tanıyabilecek bilgi seviyesinde olması gerekir. Daha sonra bulduğu bakırı yer altından çıkarabilmek için maden inşa etmesi, cevheri kayadan söküp çıkarabilmesi ve yüzeye taşıyabilmesi gerekir. Tüm bunların taştan tahtadan aletlerle yapılamayacağı açıktır.
Üstte MÖ 8 -10 binli yıllara ait, boncuk olarak kullanıldığı tahmin edilen bakır parçalar. Dönemin insanları bakır cevherlerini bulup işleyebilecek teknik alt yapıya sahiplerdi. |
Etiketler:
Adnan Oktar,
Allah,
arkeoloji,
çağ,
darwin,
devir,
evrim,
Harun Yahya,
kabataş,
Kuran
Evrimcilerin Açıklayamadığı Milyonlarca Yıllık Parçalar
Evrim teorisine göre, canlılar belli aşamalar içinde evrimleşmiş, bakteriden insana kadar uzanan hayali gelişim senaryosunda her şey milyonlarca sene içinde, hayali bir evrim süreci dahilinde olmuştu. Bu senaryoda insan, en son evrimleşen canlı olmalı ve son 20.000 yıl içinde gelişimini tamamlamalıydı. Ama bilimsel bulgular ve fosil kayıtları, böyle bir gelişimi gösteren tek bir kanıt bile vermemiş, hatta bunun imkansızlığını göstermiştir.
|
Bakır cevherinin metale dönüşümü için cevherin kor ateşle karşılaşması gerekir. Bakırın eritilerek arıtılması için gerekli sıcaklık ise 1084.5ºC'dir. Bu esnada ateşe hava akımı sağlayan bir cihaz ya da körük kullanılması gerekir. Bakırla işlem yapan bir toplumun bu ısının sağlanabileceği bir fırını inşa etmiş olması, ayrıca bu fırında lazım olacak pota, maşa gibi aletleri de yapmış olması şarttır. Burada sadece bakırın işlenmesi için gerekli olan alt yapı, kısaca özetlenmiştir. Daha sert bronzun elde edilmesi için bakırın, kalay, çinko ve diğer elementlerle karıştırılması ise çok daha kapsamlı bir iştir. Çünkü her metal için farklı işlemler uygulanması gerekir. Tüm bunlar, metali işleyen, alaşımlar meydana getiren, madencilikle uğraşan toplumların detaylı bilgi sahibi olduklarının göstergesidir. Bu derece kapsamlı bilgiye sahip olan kişilerin, demiri bulamamış olduklarını iddia etmek ise mantıklı ve tutarlı bir açıklama değildir.
Resimdeki havan ve tokmağı, 1877 yılında Table Mountain kömür madeninde bulunmuştur. 33 milyon yıllık kömür yatağında bulunan bu havan ve tokmağı, insanın her dönemde insani bir yaşam sürdüğünün delillerindendir. (Solda) Bu ayakkabı tabanı fosili, 213 milyon yıllık taş yatağında bulunmuştur. Bundan milyonlarca yıl önce yaşayan insanlar ayakkabılarıyla, kıyafetleriyle, yemek kültürleriyle, sosyal ilişkileriyle medeni bir yaşam sürmüşlerdir. Fosilin bilinen tek resmi 1922 tarihli bir New York gazetesinde yayınlanmıştır. İnsanlık tarihinin evrimi iddiasını yalanlayan bu gibi bulgular, evrimciler tarafından ya gizlenir ya da göz ardı edilir. (Ortada) 3 milyon yıllık çakıl taşı üzerine insan yüzüne benzer bir figür yapılmış. Çakıl taşında böyle düzgün delikler açabilmek oldukça zor bir iştir. Bunun için sert metalden yapılmış delik açma aletleri kullanılması gerekir. Evrimcilerin iddia ettiği gib, son derece ilkel koşullarda bunun yapılmış olması imkansızdır.(Sağda) |
Öte yandan arkeolojik bulgular da, evrimcilerin eski dönemlerde metalin bilinmediği ve kullanılmadığı iddialarının doğru olmadığını göstermektedir. 100 bin yıllık metal kap kalıntısı, 2.8 milyar yıllık metal küreler, 300 milyon yıllık olduğu tahmin edilen demir çömlek, 27 bin yıllık kil parçaları üzerinde bulunan tekstil kalıntıları, magnezyum, platinyum gibi Avrupa'da birkaç yüzyıl önce eritilmesi başarılan metallerin bin yıllık kalıntılardaki izleri gibi sayısız buluntu, evrimcilerin iddia ettiği, kabataş devri, yontma taş devri, cilalı taş devri, bronz çağı, demir çağı sıralamasını alt üst etmiştir. Pek çok bilimsel yayında yer alan bu bulguların önemli bir kısmı, evrimci bilim adamları tarafından ya göz ardı edilmiş ya da müzelerin bodrumlarına saklanmıştır. Gerçek insanlık tarihi yerine, evrimcilerin hayal ürünü hikayeleri, insanlık tarihi gibi toplumlara tanıtılmıştır.
Etiketler:
Adnan Oktar,
Allah,
arkeoloji,
çağ,
darwin,
devir,
evrim,
Harun Yahya,
kabataş,
Kuran
Müminler Tarih Boyunca Medeni Bir Yaşam Sürmüşlerdir
20. Hanedanlık dönemine ait, alçı üzerine yapılmış resim. Tarihin her döneminde, günümüzde olduğu gibi, hak dinler de vardı batıl inanışlar da. Tarihin her döneminde iman edenler Allah'ın emri olan ibadetleri yerine getiriyorlardı. |
Allah tarih boyunca insanları hak dine davet edecek elçilerini göndermiştir. İnsanların bir kısmı elçilere itaat edip, Allah'ın varlığına ve birliğine iman etmişler, bir kısmı da inkarlarında direnmişlerdir. İnsanlığın ilk var olduğu günden itibaren insanlar, Bir olan Allah'a imanı ve hak din ahlakını, Rabbimiz'in vahyi ile bilip öğrenmişlerdir. Dolayısıyla evrimcilerin öne sürdüğü, "Bir olan Allah'a imanın ilk toplumlar tarafından bilinmediği" iddiası doğru değildir. (Bu konu kitabın ilerleyen bölümlerinde detaylı olarak açıklanmaktadır.)
Allah'ın tarihin her döneminde insanlara, kendilerini iman etmeye ve din ahlakını yaşamaya davet eden elçiler gönderdiği Kuran'da şu şekilde haber verilmiştir:
Bir başka ayette de her topluma onları uyarmak, Allah'ın varlığını ve birliğini hatırlatmak, din ahlakını yaşamaya davet etmek için bir elçi gönderildiği şöyle bildirilmiştir:İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan 'azgınlık ve kıskançlıkları' yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, (kitap) verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah, iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe Kendi izniyle eriştirdi. Allah, kimi dilerse onu doğruya yöneltir. (Bakara Suresi, 213)
Rabbimiz'in insanlara elçiler ve hak kitaplar göndermiş olmasına rağmen bazı insanlar zaman içinde aralarında anlaşmazlığa düşmüşler, hak din ahlakından uzaklaşmışlar ve bazı sapkın ve batıl inanışlara uymuşlardır. Kimileri putperest inanışlar geliştirmişler, toprağa, taşa, tahtaya, Ay'a, Güneş'e, sözde kötü ruhlara tapınma sapkınlığına düşmüşlerdir. Nitekim günümüzde de, hak dine inananlar olduğu gibi halen sapkınca ateşe, Ay'a, Güneş'e, tahta putlara tapanlar da vardır. Kimileri, Allah'ın varlığını ve birliğini bilmelerine rağmen, Rabbimiz'e birtakım ortaklar koşmuşlardır. Rabbimiz yine onlara elçiler göndermiş, aralarında anlaşmazlığa düştükleri konularda hak olan hükmü kendilerine bildirmiş, batıl inanışlarından arınıp hak din ahlakını yaşamaya onları davet etmiştir. Ve tarihin her döneminde iman edenlerle etmeyenler, salih müminlerle sapkın yollara uyanlar var olmuştur....Hiçbir ümmet yoktur ki, içinde bir uyarıcı gelip-geçmiş olmasın. (Fatır Suresi, 24)
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de batıl inanışlara sahip olanlar, putlara tapanlar yaşamaktadır. |
Sebe Melikesi'nin Hz. Süleyman'ı ziyaret edişini anlatan tablo |
Nemrud dönemindeki her türlü teknolojik gelişme Hz. İbrahim ve onunla birlikte iman eden müminler tarafından en güzel şekilde kullanılmıştır. Firavunlar döneminde sahip olunan teknik bilgi, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Harun ve o dönemde yaşayan salih müminlerin de hizmetinde olmuştur. Hz. Süleyman döneminde mimaride, sanatta, ulaşımda elde edilen yüksek teknoloji en hikmetli şekilde kullanılmıştır. Rabbimiz'in Hz. Süleyman'a lütfu olan zenginlik ve ihtişam, nesiller boyunca hayranlık uyandırmıştır.
Unutmamak gerekir ki, bundan yüz binlerce yıl önce yaşamış insanların da günümüz toplumlarının da sahip olduğu her türlü bilgi ve imkan, Allah'ın insanlara bir lütfudur. Yüz binlerce yıl önce medeniyetlerini kuranlar, on binlerce yıl önce mağara duvarlarına estetik resimler yapanlar, piramitleri, zigguratları inşa edenler, dev taş anıtlar meydana getirenler, Amazon ormanlarının en yüksek noktalarına büyük yapılar yapanlar Allah'ın ilhamı ve öğretmesiyle bu eserleri meydana getirmişlerdir. Günümüzde atomun alt parçacıklarını inceleyenler, uzaya araç gönderenler, bilgisayarı en etkin şekilde kullananlar bunları, Allah dilediği için yapabilmektedirler. İnsanların var oldukları günden bu yana sahip oldukları her türlü bilgi, Allah'ın insanlara lütfu, kurdukları her medeniyet, Rabbimiz'in eseridir.
Hz. Meryem ve Azizler Tablosu, Giovanni Bellini, 1505, Venedik |
Ve Allah salih kullarını hem dünyada hem ahirette güzel bir şekilde yaşatır. Kuran'da bu gerçek şöyle haber verilmiştir:Rabbiniz şöyle buyurmuştu: "Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım..." (İbrahim Suresi, 7)
Bu ayetin bir tecellisi olarak, tarih boyunca yaşayan tüm Müslümanlar yaşadıkları dönemin en iyi imkanlarına sahip olmuşlar, medeni ve güzel bir yaşam sürmüşlerdir. Elbette imtihan ortamının gereği olarak kimi zaman zorluk ve sıkıntılarla da denenmişlerdir. Ancak bu sıkıntılar veya zor şartlar, medeni ve insanca bir yaşam sürmedikleri anlamına gelmez. Allah'ı inkar eden, inkarlarında direnen, güzel ahlakı yaşamayan ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranların sonu ise, ne kadar zengin, refah ve ileri bir medeniyet de olsalar, hüsran olmuştur. Üstelik bunların bir çoğu belki de günümüz toplumlarından dahi gelişmiş imkanlara sahip olan toplumlardır. Bu gerçek Kuran'da şöyle haber verilmiştir:Erkek olsun, kadın olsun, bir mümin olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. (Nahl Suresi, 97)
Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? Böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler. Onlar, güç bakımından kendilerinden daha üstün idiler, toprağı alt-üst etmişler (ekmişler, madenler, sular arayıp çıkarmışlar) ve onu, kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. Elçileri de, onlara açık delillerle gelmişti. Demek ki Allah onlara zulmetmiyordu, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı. (Rum Suresi, 9)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)